Günah Keçisi Ne Anlama Gelir? Psikolojik Bir Bakışla Suçlama Mekanizmasının Derinlikleri
İnsan davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışan bir psikolog olarak, her zaman şu soruyla ilgilenmişimdir: “Neden bazı insanlar ya da gruplar, başkalarının hatalarının bedelini ödemek zorunda kalır?” Bu sorunun cevabı bizi doğrudan “günah keçisi” kavramına götürür. Günah keçisi, yalnızca bir dini ritüelin sembolü değil, aynı zamanda insan zihninin karmaşık savunma mekanizmalarının bir yansımasıdır. Bu yazıda, bu kavramı bilişsel, duygusal ve sosyal psikoloji çerçevesinde ele alarak, suçlama eğiliminin neden bu kadar yaygın olduğunu anlamaya çalışacağız.
Günah Keçisi Kavramının Kökeni ve Psikolojik Temeli
“Günah keçisi” terimi, Tevrat’taki eski bir ritüelden gelir. İsrailoğulları’nda bir keçi, halkın günahlarını simgesel olarak üzerine alır ve çöle salınırdı. Bu ritüel, suçluluk duygusunu bireylerden alıp bir kurbana yönlendirmenin toplumsal bir yoluydu. Psikolojik açıdan bakıldığında ise bu, bireyin kendi sorumluluğundan kaçmak için dışsal bir hedef bulması anlamına gelir.
Modern psikolojide, günah keçisi yaratma eğilimi “yansıtma” (projection) savunma mekanizmasıyla açıklanır. İnsanlar, kabul edemedikleri olumsuz duygularını —örneğin öfke, kıskançlık, suçluluk— başkalarına yansıtarak kendilerini rahatlatır. Bir anlamda, içsel çatışmalarını dışa taşırlar. Bu süreçte günah keçisi, hem bireysel hem de kolektif düzeyde rahatlamayı sağlayan bir “psikolojik valf” işlevi görür.
Bilişsel Psikoloji: Suçlamanın Akıl Yürütme Hataları
Bilişsel psikoloji, insanların dünyayı anlamlandırırken sık sık zihinsel kestirme yollar (heuristics) kullandığını söyler. Günah keçisi olgusunun arkasında da bu tür bilişsel hatalar yatar.
Örneğin, “temel atıf hatası” denilen bir eğilim vardır: insanlar kendi hatalarını dışsal koşullara bağlarken, başkalarının hatalarını onların kişiliğine atfederler. Bu, “o kötü biri, ben sadece şanssızdım” gibi düşünmeye yol açar.
Bir kriz anında —örneğin ekonomik çöküşte, salgında veya toplumsal bir travmada— bireyler belirsizlikle baş edebilmek için “suçlu” arar. Bu, bilişsel düzenin korunmasına hizmet eder. Suçu bir kişiye veya gruba yüklemek, zihinsel olarak dünyayı daha basit ve anlaşılır hale getirir. Günah keçisi yaratmak aslında bir “düşünce ekonomisidir”; karmaşık nedenleri anlamak yerine basit bir hedefe odaklanmayı seçeriz.
Duygusal Psikoloji: Suçlama ve Duygusal Boşalma
Duygusal açıdan, günah keçisi bulmak insanın psikolojik rahatlama ihtiyacının bir yansımasıdır. Suçlamak, bireye kontrol hissi verir. Özellikle çaresizlik, korku ve kaygı gibi duygular yoğunlaştığında, insanlar duygusal dengeyi yeniden kurmak için dışsal bir hedef seçer.
Bir iş yerinde başarısız bir proje sonrası bir kişinin “hep o yüzünden oldu” denilerek hedef alınması, aslında kolektif suçluluk duygusunun tek bir kişiye aktarılmasıdır. Böylece grup, kendini temizlemiş hisseder.
Ancak bu durum, hedef alınan kişi için ciddi psikolojik travma yaratabilir: özgüven kaybı, depresyon, sosyal izolasyon ve kimlik sorgulaması gibi sonuçlar ortaya çıkar.
Duygusal psikolojiye göre, suçlama mekanizması kısa vadede rahatlatıcı olsa da, uzun vadede empati yoksunluğu ve duygusal uzaklaşma yaratır. Çünkü suçlamak, anlamaktan daha kolaydır.
Sosyal Psikoloji: Grup Dinamiklerinde Günah Keçisi Etkisi
Sosyal psikoloji, günah keçisi olgusunun toplumsal boyutunu açıklar. Gruplar, içsel dayanışmayı korumak için dışsal bir “öteki” yaratır. Bu, hem grup kimliğini güçlendirir hem de bireylerin aidiyet duygusunu pekiştirir.
Örneğin, ekonomik kriz dönemlerinde işsizlik arttığında, yabancılar veya azınlıklar “sebep” olarak gösterilir. Bu, bireysel sorumluluk duygusunu ortadan kaldırır ve toplumsal öfkenin yönünü belirler. Günah keçisi, sosyal düzenin görünmez güvenlik supabıdır.
Ancak bu mekanizma, hem bireysel hem toplumsal düzeyde adalet duygusunu zedeler. Gerçek sorunlar çözümlenmez; yalnızca ertelenir. Bu nedenle, günah keçisi arayışı toplumların gelişimini durduran gizli bir engel haline gelir.
Sonuç: Günah Keçisi Kim?
Sonuçta “günah keçisi” kavramı, sadece toplumsal bir etiket değil, insan zihninin kendi hatalarıyla yüzleşmekten kaçınma biçimidir. Psikolojik açıdan en tehlikeli günah keçisi yaratma biçimi, farkında olmadan kendimizi suçlamamızdır. İçsel diyaloglarımızda “hep benim yüzümden” dediğimizde, kendi içimizde bir “benlik günah keçisi” yaratırız.
Peki sen, kendi yaşamında kimi veya neyi günah keçisi yaptın?
Kendini mi, birini mi, yoksa tüm dünyayı mı?
Belki de psikolojik özgürleşmenin ilk adımı, o keçiyi artık serbest bırakmaktır. Çünkü bazen affetmek, suçlamaktan daha devrimcidir.